top of page
aonurhan46

Afşin Hatırası YIL 2024

6 Eylül 2024 tarihinde Onur Kınacı’nın organizasyonu ile Afşinde toplanmaya karar verdik. Bazen eski dostlarla buluşursun da o eski tadı alamazsın ya, ne yalan söyleyeyim, öyle mi olacak acaba diye korktum. Yıllar geçince huylar, alışkanlıklar, güldüğümüz ve kızdığımız şeyler değişir ve o eski ekiple o eski hava yakalanmaz bazen. Ama şükür ki öyle olmadı.




Lisede okul arkadaşı olan bizler, o gün mimar olan Hasan Gören, belediyede mühendis Fatih Aslan, veteriner hekim ve girişimci Onur Kınacı, doktora yapan ve eski memur ben, yine belediyede müdür olan Giray abi ve orada tanıştığımız, yine belediyede tekniker olan Fatih Arslan. İlk dördümüz okul arkadaşı ve yakın arkadaş iken son iki bizden farklı dönemlerdi ama onlarda ögünkü ortama neşe katan insanlardı. Neler konuşmadık neler, kimi okuyana tanıdık ve eğlenceli kimi okuyana saçma gelecek bir dizi, daldan dala atlayan muhabbetler . Afşin ve Anadolu muhabbetlerini özleyenler yada merak edenler buyursunlar aşağıya…


Biraz geriye gidecek olursak, Onur kardaşım geldi beni aldı ve düştük Afşin yollarına. Hangimiz uğursuz bilmiyorum ama araba yine arıza yaptı ama neyse öyle yada böyle düştük Afşin’e. Unutmak istediğim, acısı tatlı hatıralarından bol olan bir sevgili gibi olan Afşin. Sanki Türkiye özeti gibi, gelişiyor mu belli olmayan, sorunları bitmeyen, ama içinde güzelliği bol, insanı bir başka memleket Afşin. Tabi bizim için (Onur ve ben) özel ve güzel olmasının bir sebebi de site gibi güzel bir ortamda büyümüş olmamız. 100 e yakın bloğu, tek merkezi ısı sistemi, camisi, okulu, park alanları, spor tesisleri, havuzu ve geniş ve kaliteli daireleri ile Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi sitesinde büyüdük biz. İnsanları da bir o kadar özeldi. Türkiye’nin pek çok yerinden kafası çalışan ama imkansız yüzünden üniversiteye gitmek yerine iş hayatına atılmış kömür kalmış elmaslar. Çocukların nerelerde okuyup ne meslekler kazandığına bakılınca bunun doğru olduğu anlaşılıyor. O kadar ki sitede oturan bir ailenin çocuğunun Anadolu lisesinden aşağı bir okula gitmesi ayıp karşılanırdı. Öyle olup da sonradan toparlayanlar da yine bu gizli elmasların doğruluğunu kanıtlıyordu ama kimileri de ya tam bahtsız yada cidden yeteneksizdi. Siteye dair denecek şey çok ama konumuz O GÜN konuştuklarımız ve Anadolu lisesi hatıraları...



Kadir abi benim geleceğimi duyduğu zaman çok sevinmiş hemen bir şeyler yapmak istemiş. aklına hurman çayının kenarındaki kulübesi gelmiş. hemen kulübenin anahtarını Fatih'e vermis ve demis ki, Fatih, Aziz benim için çok kıymetli bir insan onu benim kulübede güzelce ağırlayın. Fatih bu durumu bana anlatınca hem çok gururlanmış hem de kulübeyi çok merak etmiştim. Kafamda bir şeyler oluşturmaya çalışıyordum ama burayı gördükten sonra kesinlikle kafamda hayal ettiğim kulübeden bambaşka bir yerdi. Arabalarımızı yolun kenarına bıraktık ve patika bir yoldan yürümeye başladık. El yapımı tahtadan asma bir köprüyle çayın karşısına geçtik. Sık dikilmiş kavak ağaçlarının içerisinde, çayın hemen bitişiğinde ağaçların üzerine kurulmuş, tıpkı hikayelerde ki gibi bir kulübe. Sadece su sesi ve kuş sesi. Bir de balkonu var ki görmeyin.Gece balkona çıktığında tam altımdan akan çay, ağaçların arasından görünen berrak bir gökyüzü. Yıldızlar sanki elle tutulacak gibi. Ve o balkonda yapılan muhabbetler. Sanki hayatın karmaşıklığına bir parantez açmış ve burada ruhumu besliyordum.


Bahsettiğim bu ekip ile Tanır'dan Maravuz'a doğru ilerlerken hurman çayının kenarında, Halisahaci Kadir abi'ye ait olan bu kulübenin kenarında kamp yapmak ve balık tutmak için toplandık. Onur'un benimle mi daha çok vakit geçirmek istediğini yoksa balık tutmayı mı daha çok istediğini bilmek zor, ama tadına doyulmaz bir gün geçirdik. Feridun Hocanın üzerimizde yaptığı deneysel çalışmalar, kendi düştüğümüz komik anlar, okulun önemli simaları, lise aşkları ve daha fazlası.




Hatırladığımız güzel anılar kadar, hatırlayamadıklarımız vardı. Tabii ki hasretle yad ettiğimiz arkadaşlarımız da vardı. Öyle bir ortam oluşmuştu ki sanki bütün okul oradaydı. Özgür'ün ağzından ben anlattım, Murat'ın ağzından Fatih anlattı, sedat'ın ağzından Hasan anlattı, Mustafa'nın ağzından Onur anlattı. Daha sayamadığım onlarca eski arkadaşlarımızın anılarını da onların yerine bizler anlattık. Üst dönemin hatıralarını Güray abi bizlerle paylaştı. Yeni tanıştığımız Fatih kardeşimizle de sanki çocukluktan beri arkadaşmış gibi bir yakınlık oluştu. Hayatıma pozitiflik katan yeni bir arkadaşlıkti. 35 yaşından anında 15 yaşına inmiş okul üniformalarımız giyinmiş sanki o sıraların üzerindeydik. Unuttuğumuz isimler, birbirine karıştırdığımız olaylar. Biraz da bu yüzden yazıyorum bu yazıyı. En azından aklımızda kalanları bir yere not düşelim diye. Mesela en çok hatırlamaya çalıştığımız isim saçma bir şekilde "Tülin'di", muhtemelen de kimsenin platonik aşkı olmadığı için.




Benim okula derece ile girip, sonuncu olarak saçma sapan adamlarla Feridun hocanın yanına gitmem ve benimle dalga geçmesini hatırlamak güzeldi mesela. Yada Feridun hocanın Onur'un adını hep babasının adıyla karıştırması ve her seferinde Onur'a selam şöyle demesi. Özgür'e seni şu aynanın orada nasıl dövdüydüm demesi gibi ilginç fantezileri. Hasan'ın lise boyunca bana masaj yapması, tabiki benim bitmek tükenmek bilmez ısrarlarım sonrasında. Necati'nin Mehmet Gönen tarafından saldırıya uğraması ve hocaya gerekli karşılığı verip kapının önüne koymamız, ve devamında Feridun hocadan beklenen fırçası.


Biz ne yaşadık be dedirtecek anılar ve pedogojik vakalar. Düz lisede olsa çok sorun etmeyeceğin ama Anadolu lisesinde olunca harbi mi ya dedirten olaylar ve yaklaşımlar. Her dönem kendi dönemini çılgın görür, her sınıf gerçek hababam sınıfının kendisi olduğunu iddia eder. Ama bizim Anadolu lisesi için gerçekten paradigma değişimi bizim dönemle başladı desek yalan olmaz. Hem bir o kadar da başarılı ve yaratıcı bir ekibin sayısız haylazlıkları. Mesela daha hazırlıkta iken Mehmet Bal sayesinde son sınıflarla kavga etmeyi başarmış altta da kalmamıştık.


Evlilik hayatı bir zamanlar hiç ayrılmayacağız dediğimiz arkadaşlardan bile uzaklaştırıyor bizi. Bir anda büyüdüğümüzü ve başkaları için hayatlarımızı feda etmemiz gerektiğini düşünmeye başlıyoruz. Bu tabiki güzel ama o gün olduğu gibi, o samimi dostlarla buluşup, çocuklar gibi eğlenmek de çok önemli. Meğerse ne çok ihtiyacımız vardı. Perdelerin kalktığı, hesapsız kitapsız sohbetler, zoraki değil de içten gülmeler, süslenmiş yiyeceklerden daha lezzetli gelen kirli, yarım yavalak pişmiş ama sevgi ile harmanlanmış yemekler. Hep yapamasak da sene de bir bunu yapmak gerekiyor. Yeni dostluklara bugün bir sürü yatırım yapıyoruz, ama geride kalmış olanları ihmal ediyoruz. Özetle bu buluşma, hayatı bir kez daha sorgulamamız gerektiği öğretti bize. Nerede ve nasıl mutlu olabileceğimizi, neleri kaçırmamız gerektiğini, içimizdeki çocuğun ölmediğini ama feryat ettiğini ve ilgi beklediğini, onu beslediğimiz takdirde bugünümüze yatırım yaptığımızı, çocuklarımızı da daha iyi anlayabileceğimizi gösterdi.


Tabi son olarak bunun geyiğini yapmasam olmaz. Yine her zaman olduğu gibi yola çuvalla balık tutacağı hayali ile çıkan, oltalardan, sudan, balık tutmanın inceliklerinden, bu doğa sporu ile ilgili projelerden, işin ekonomisinden bilgiç bilgiç konuşan arkadaşlarımız, ilk gün tek bir balık bile tutamadı. Tam 5 kişiden bahsediyorum. 2 olta da kıran bu arkadaşlar o kadar büyük laflardan sonra, benim zorumla alınan kavurmaya Allah ne verdiyse abandı. Yoksa sabaha kadar aç kalacaktık. Dostluklarına sonuna kadar güvenilse de balıkçılık yeteneklerine güvenmemem gerektiği konusunda beni yanıltmadılar.


Selam olsun güzel dostlara, seneye tekrar buluşmak dileğiyle.

82 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 comentário


Sedat Tuncer
Sedat Tuncer
23 de set.

Tek solukta okudum dayı, orada olmak isterdim.Eline sağlık

Curtir
bottom of page