Nereden başlasam bilemedim ama genel olarak Beden Eğitimi alanındaki en iyi akademik kogrelerden birisi olan AİESEP kongresindeki genel izlenimlerim, Finlandiya hakkındaki genel kanaatlerim, burada tanıştığımız Türk araştırmacılar, ve UK`den birlikte geldiğimiz ekib hakkında olacak bu yazı.
Finlandiya ile başlayalım
Finliler belki de Macarlardan sonra Avrupa`da en çok sevdiğimiz ülkelerden birisidir desek yanlış olmaz sanırım. Hem bu nedenle hem de dünya genelinde oluşturdukları olumlu algı sayesinde Pozitif bir önyargı ile gelmemek mümkün değil. Bir çok noktada bunun hakkını verdiğini de görmek güzel cidden. Temiz ve sakin olan Helsinki havalanına indikten sonra, kibar ve mutlu pasaport görevlileri, trendeki bilet kontrolü yapan kişileri ve yolda çevrede benzer şekilde kibar ve mutlu kişileri görünce neden çok övülen bir ülke olduğunu anlamaya başlıyorsun.
Buna rağmen, ilk tren yolculuğumuz çok güzel olsa da ikinci trenimiz çok eskiydi ve çok yavaştı. Bu sayede kongre`nin olduğu Jyväskylä`ya gece saat 1 civarında vardık. Yine mutlu ve rahat bir şekilde ingilizce konuşan taksicilerle otelimize ulaştık. Gol kenarında enfes, temiz, mutlu çalışanları olan güzel bir otelde kaldık.Otel odalarında taharet musluğunun olması da çabası. İngiltere`de yıllardır bundan mahrum kaldıktan sonra, Türkiye`ye gitmeden bu teknolojiden faydalanmak iyi gelmedi desem yalan olur.
Otele geç yerleşmiş olsak da yakın zamanda başladığım ve tam oturmamış düzenli spor yapma alışkanlığımı bozmamak için sabah erkenden kalktım ve yukarıdaki resimde görülen golün etrafından yürüyüş ve koşu karışık bir tur attım. Buna ve gün boyunca ayakta olduğumuz ve bir çok mekanı dolaştığımız konferans öncesi etkinliklere rağmen kendimi dinç hissediyordum. Havasından mıdır yoksa bir süredir yaptığım sporun etkisinden midir bilemiyorum. Dahası otelin kahvaltıları da son derece güzeldi. Lezzetli ve doğal ekmekler, bol bol yoğurt olması gibi hususlar beni çok mutlu etti. Genelde yurtdışında ne yiyeceğim endişesini burada yaşamadım desem yeridir.
Hani hep dilimizdedir ya insanı yaşatkı devlet yaşasın. Bu cümle Finlandiya`da hayat bulmuş. İngiltere`de de gelişmiş bir medeniyet, görece mutlu insanlar var ama orada belli bir yerden sonra yapaylığı hissediyorsun. Abartılı bir sınıf sistemi, "miş olmak için2 yapılan bir sürü etkinlik, sözde çevreci geçinip çöpünü başka ülkelere gönderme, sözde ırkçı olmayıp göçmenleri Ruhanda`ya gönderme gibi samimiyetsizliklerin zirvesini bu ülkede göremezsin. Büyük oranda içleri ve dışları bir. Açık sözlüler, güler yüzlü ve yardımseverler ve haklı bir şekilde gururlular.
Ne kadar marifet sayılır bilinmez ama seyyar satıcısından temizlik görevlisine kadar herkes rahat ve özgüvenli bir şekilde İngilizce konuşabiliyor. Gururlu olmanın yanında da müsrif ve aç gözlü değiller. Tabi bunlar kısa süreli gözlemlerim ama bu ülke hakkında yapılan yorumlar ve araştırmalar da bunu göstermiyor mu? Mesela 2024 yılındaki Dünya Mutluluk İndeksinde yine birinci sıradalar https://worldpopulationreview.com/country-rankings/happiest-countries-in-the-world .
Ülke ayrıca çok yeşil ve göllerle dolu. Göller ülkesi demek hatta yanlış olmaz. Tam da bu nedenle Beden Eğitimi dersinde zorunlu tek spor branşı yüzme, ve bununla birlikte can kurtaranlık eğitimi. Coğrafya`ya uygun olarak spor kültürünün gelişmesi zaten yabancı olduğumuz bir şey değil ama Finlandiya eğitim sisteminde bu daha çok benimsenmiş ve daha sistemli hale getirilmiş. Ama bunlara rağmen, ülkede pek fazla gezilecek tarihi turistik nokta yok. Zaten tarihine bakıldığında yeni bir ülke olduğu için ve uzun süre İsveç ve Rusya arasında sıkışmış olduğu düşünüldüğünde bu anlaşılabilir. Ama binaların insanlardan kıymetli olduğunu kim demiş. Belki de Paris`de Eyfel kulesinin önünde alacağınız hazdan daha fazlasını trende yolculuk eden sıradan bir Finli ile yapacağınız farklı bir sohbetten alabilirsiniz. Yine de görülmeye değer yerleri ve özellikle gelişmiş ama pahalı olmayan kayak merkezleri var. Yemekler pahalı olsa da bence konaklama ve ulaşım fiyatları fena değil. O nedenle doğa severler için hala güzel bir destinasyon olabilir. Özellikle araba kiralayıp ailece yapacağınız ülke turu bir tatil veya gezi adına son derece tatmin edici olabilir.
Her ne kadar geçirdiğimiz bir hafta boyunca resimden de görüleceği üzere günlük güneşlik olsa da göllerin de denizlerin de öyle çabuk ısınmadığını bir kez daha anlamış olduk. Hatta buradaki göller hiç ısınmıyor olabilir. Muhtemelen diplerinde, uzun ve sert kışlar dolayısıyla oluşmuş buz tabakaları var ve yaz aylarında dahi erimediği için bu durum gölleri soğuk tutuyor. Mayıs ayında ise hala buz gibiydi. Yine de gölün tadına bakmadan edemedim tabi. Sadece ben değil pek çok konferans katılımcısı kısa süreli de olsa göle girerek soğuk suyun tadını çıkarttı. Özellikle koşu sonrası bu soğuk duş gerçekten günü dinç geçirmenize katkı sağlayabiliyor.
Gelelim AIESEP 2024 Konferansına
AİESEP spor pedagojisi ve beden eğitimi alanlarında kaliteli araştırmalar yoluyla küresel boyutta yenilikçi ve kapsayıcı bir Beden Eğitimi ve Spor sisteminin oluşturulmasına katkı sağlayan çok uluslu bağımsız, bir sivil toplum kuruluşu. Daha basit tabirle, spor ve beden eğitimi için dertlenen BE öğretmeni, antrenör, ve araştırmacıların bir araya gelerek oluşturduğu bir dernek. Buna rağmen, hem Avrupa`da olması hem de kaliteli üyeleri ile bu alanda dünya çapında en kapsamlı kuruluş desek yalın olmaz. Tabi başka meslek örgütleri ile kalite, kapsam ve kapasitesi açısından kiyaslayacak olursak belki zayıf kalabilir ama bu da zaten dernegin değil Beden Eğitimi ve Spor alanının kronikleşmiş sorunu.
Peki böylesine bilimsel bir konferanstan akılda kalanlar neler oldu?
Herkes bariyerler olduğunu tespit ediyor ve daha çok desteğe ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Yani mevcut şartlarda alandaki sorunları nasıl çözebileceğimize dair umut verici çalışma yok desek yeridir
Çalışmalar birbiriyle benzer, yenilikçi şeyler görmek zor. Örneğin flip-learning alanda meşhur mu oldu, herkes yükleniyor bu konuya. Tabi flip learning derken bunu genel eğitimden alıp beden eğitimine uyarlamak hepi topu işte. İşte fizikte kaldıraçlar konusuna çalış gel denirken Beden Eğitimi`nde de hentbol konusunda hazırlık yap gel demek işte.
Hep olduğu gibi başka alanda ortaya çıkan teori ve gelişmeleri alanımıza uyarlıyoruz. Bunları ilk keşfedenler yada en iyi yorumluyanlar bizim alanda büyük isim oluyorlar. Bu konuda özgün olan tek alan sanırım antrenman bilimleridir.
Network iyidir falan diyoruz ama bilimin gelişmesine de engel olabiliyor. Network`u kurmuş kişiler beraber makale yazıyor, birbirine atıf yapıyor, birbirinin tavuğuna kış demiyor. Böylece bilim kendini tekrar ediyor yada gelişmiyor.
Peki hiç mi iyi şeyler yoktu böylesine koca konferansta
Olmaz olur mu? Öncelikle bizim Türk hocaların başarıları. Alanın öncüllerindenler yada geri kalmıyorlar. Bir sürü genç öğrenciyi kongreye getirmişler.
Birbirinin kopyası yığınla akademisyene rağmen aradan çıkan bir kaç dahi ve cesur kafa. Mesela Beden Eğitiminin kampur sırtli balinaya benzeten adam. Beden Eğitimi Spor mu yoksa Bir Ders mi bunu güzel anlatan bir analojiydi.
Kadın akademisyenler sayı olarak da nitelik olarak da erkeklerden az geride değiller
Çalışmaların metodolojik titizlikleri güzel ve daha ileriye gidiyor.
Gelelim Kendi Sunumuma
Oncelikle konferans boyunca Bekir ile birlikte olmak, Turk Sporu ve BE hakkinda konusmak, projelerimizi ele almak, yeni arkadaslarla tanismak guzeldi. Oyle olunca fazla calisamiyorum korkusu olmustu basta ama sunumlari gordukce rahatladim. Cogunluk, ana dili ingilizce dahi olsa kagittan okudu. En kotu ben de oyle yapabilirdim ama zaten ondan daha iyi durumdaydim. Buna ragmen biraz daha calistim ve arada nerede oludugumu kontrol etmek ve uc seyi hatirlamak icin bakmak disinda yazili notlardan okumadim. Dinleyenlerle iletisim halindeydim. Sunumuma bakip ne demek istedigimi gosterebiliyordum. O manada kendimle gurur duydugumu soylemeliyim. Ilk uluslararasi konferansinda bu kadar iyi sunum yapabilmek bence son derece zor is ama ben cogu akademisyenden daha iyi ve rahat yaptim. Tabi Ingiltere`de egitim goruyor olmam da benim avantajim.
Bulduğum sonuçlar konferansın genel eğilimi ile uyumluydu. Dediğim gibi herkes bariyerlere dikkat çekiyor ve çözüm için destek gerektiğini ifade ediyor. Ortaya çıkan 2 tema da zaten bunlar üzerineydi. O manada kendimi tasdiklemiş de oldum. Bu arada Finlandiya`dan gelen poster ve oral sunumları benim açımdan hayal kırıklığıydı. Bizim Türkiye`deki çalışmalara benziyordu. Basit tutum ölçeklerinin kullanıldığı çalışmalar falan vardı. Ona karşılık yani basındaki Norveç bu alanda uçuyor resmen. Ama yapılan bir açıklama neden böyle olduğunu anlamama yardımcı oldu. Birisi petrol zenginin (Norveç), diğeri herşeye rağmen borçları olan bir ülke (Fınlandiya). Nokia`nın çöküşü ve teknoloji ile birlikte kağıda olan ihtiyacın azalması gördüğüm o ki Finlandiya ekonomisini etkilemiş. İyi durumdalar hala ama artık lüksleri yok. Yapılacak bir hata ülkeyi borç batağına, sonrasında çöküşe götürebilir. O nedenle de süslü çalışmalara falan para harcamıyorlar. Bununla birlikte, her ne kadar çalışmalar Türkiye`deki basit çalışmalara benziyor desem de adamlar ihtiyaçları doğrultusunda yapıyorlar. Atıf alsın, birileri görsün diye yapmıyorlar. O gerekmiş ki yapılmış ve onu kullanıyorlar, onun üzerine kafa yoruyorlar.
Trene yetişmek için sunum sırasını değiştirme konusunda birisine rica etmek, son günde son seansta sunum yapmak, tüm ekibin tren istasyonunda olması gibi tatsız hususlar dışında herşey güzeldi. Yine de ciddi katılım vardı, ve 3 tane güzel soru aldım ve rahatlıkla cevapladım. Bu arada konferansın yapıldığı kampüs ve binalar bu iş için son derece uygundu. Türkiye`de de yapabileceğimiz, çok da zor olmayan bir organizasyon. Tabi öğrenci sayıları az buralarda. Biz de yığınla öğrenci varken bir de bine yakın araştırmacıyı bir kampüse doldurup bir çok binayı işgal etmek nasıl olur bilemiyorum. O yüzden herhalde otelleri tercih ediyorlar ama ben öyle bir şey yapmak istemem açıkçası
Son olarak Güney Azerbaycan`lı Türk kardaşım Ali ile yazıyı kapatmak istiyorum. Türk olduğumu duyunca mutlu olan, hemen tanışıp, program boyunca beni yanlız bırakmayan, evine davet eden, sunumuma gelip çekim yapan gönlü bol bir kardaşım. Türklük böyle bir şey işte. Bir İngilize ile bir Amerikan da birbirini başka bir ülkede görünce mutlu olur. Muhabbet ederler, birbirlerine yardımcı olurlar ama bizim yaşadığımız bambaşka bir seviye. Binlerce km ötedeki Uygur`u öz kardasın gibi sevebilmek. Kırım haritasına bakıp hüzünlenmek. Kırgızca birşey dinlendiğinde ama tam anlamayamadığında kendinden utanmak, birgün tüm Türkleri biraraya getirme, güçlü bir devlet yapısı, gelişmiş ve refah içerisinde yaşayan bir toplum hayali kurmaktır Türk olmak. Türk olmak Ali gibi kardaşlarından gördüğün ufacık bir ilgiyi bir başkası peşinden koşsa bile ayrı tutmaktır.
Loughborough`dan iki İngiliz bir Türk ve bir kaç Çinli Doktora öğrencisi ile birlikte katıldık konferansa. Jess bu sene mezun oluyor ve Cambridge`de ise başlayacak. Çinli arkadaşlardan sadece Dr. Ellen yakın zamanda bitirdi ve iş arıyor. Diğerleri benim gibi analiz ve yazma aşamasında. Ekip olarak çoğumuz oral sunum yaptık ve genel olarak en iyi sunumlar, bizim ekipten çıktı desek yalan olmaz. Gelmeden birlikte hazırlık yapmamız çok işe yaradı. Dünyanın en iyi spor bilimleri fakültesi olmamızın bir karşılığı var cidden. En iyiler öncelikle burayı tercih ettiği için başarı bir şekilde devam ediyor. Bunun yanısıra eğlenceli de bir ekipti. Resimde gördüğünüz dondurmaları Jess ısmarladı. Bir kaç dakika sonra dışarıda dondurmamı yerken bir martiya kaptırmış olsam da fıstıklı olanı gayet güzelmiş. Finlandiya`da süt ürünlerinin gerçekten tadı var ve dondurma işinden anlıyorlar. Ekibe bozkurt işareti yaptırmayı da tabi eş geçmedim. Onlar da çok beğendiler. Başka bir sürü ilginç resim var ama buraya koyamayacağım.
Bu alttaki son kare ise izlemeye gittiğimiz yerel bir maçtan (bal ligi seviyesinde). Yanımızdaki genç taraftar arkadaş ile güzel eğlenceli sohbetimiz oldu. Takım hakkında bilgiler verdi. Maç sonu tahmini çok kötüydü ama onunla muhabbet ve tribün atmosferi gayet güzeldi. Bizim futbol hastası Zhenlong için zaten herşey güzeldi. Bir futbol adamı olarak Bekir de keyif aldı. Kulüb başkanının eşine yemek ve kalacak yer karşılığında takımı bir üst lige çıkartabileceğimizi söyledik. Gülüştük ama pek inanmadı sanırım, rengimiz yeterince kara olmadığı için. Ama bu resimdeki üçlünün formda olduğu bir takım bu seviyedeki bir ligde şampiyon olup üst lige çıkar
Türkiye`den gelenlerden de bahsedip bu uzun yazıyı bitirme vakti. ÖNcelikle bir anaç kadın olan Ferda hocadan başlayayım. Beni Türk bayraklı tshirt ile görünce mutlu bir şekilde durdurdu ve tanıştık. Son gün sunumuma da gelerek beni mutlu etti. Gençlere ilham veren, cesaret veren hocaların kıymeti paha biçilemez. Diğer hocalarımız da gayet iyi insanlar ve özellikle alanlarında çok iyiler ama Züleyha Avşar hocam sanki diğerlerine göre daha olumlu bir enerji yayıyor. Doktora yapan arkadaşlar zaten istisnalar dışında pırıl pırıldı. İçlerinde en kaynak ve enerjik olan Eskişehir`den Gonca`ydı. Birbirlerini gelmeden tanıyorlardı o yüzden biz (Bekir ve Ben) bir tık yabancı kaldık ama yine de bizi de görünce mutlu olup muhabbet ediyorlardı. Önemli olan da bu zaten, birbirimizin üstüne yük olacak halimiz yok. Zaten konferans için ve farklı ağlar kurmak için oradayız. Pek çok farklı isim var ve hepsi şahsına münhasır kişiler ama burada uzun uzadıya bahsetmeyeceğim. Umarım iyi yerlere gelirler ve ileride birlikte çalışıp Türk Beden Eğitimi ve Spor sistemini birlikte ayağa kaldırıp, dünyanın en iyi noktalarına taşırız.
Son söz yerine; Finlandiya`ya gittiğimiz için çok mutluyum. Yıllar sonra hatırlayacağım çok güzel anılarım oldu. Umarım tekrar gitme fırsatı olur.
Comentarios