top of page
aonurhan46

Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü)



Türkiye hep aynı günü yaşıyor ...


Doktora danışmanımın yazdığı bir makalede, bir film üzerinden yaptığı anoloji üzerine ilgili filmi izledim yakın zamanda. The Groundhog Day yani "dağ sıçanı" isimli film Türkçeye bugün aslında dündü diye çevrilmiş. Makaleden bahsetmeyeceğim ama filmin konusu özetle şöyle. Film, aynı günü tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan bir adamın maceralarını konu ediyor. Bir televizyon kanalında hava durumu sunan Phil (Bill Murray), hiç sevmediği kırsal yaşamın hüküm sürdüğü Pensilvanya'nın kasabalarından birine, her yıl düzenlenen Groundhog Day etkinlikleri için gönderilir. Burada ilginç bir olay yaşanır ve kahramanımız aynı günü dönüp dönüp yaşamaya başlar


Önce afallar ve kurtulmaya çalışır ama olmayınca ne yapabilirim diye düşünür ve istediği herşeyi, yani aslında yapmaktan çekindiği ahlak dışı şeyleri yapmaya başlar, nede olsa yarın aynı gün yeniden başlayacak ve gün geçmediği için suçlu olmayacaktır. Size tanıdık geldi mi?


Tabi bundan çabuk sıkılır kahramanımız ve daha planlı şeyler yapmaya karar verir. Bu kez birlikte çalıştığı kadını ayartmak için bu olağandışı durumu kullanır ve ona yaklaşma girişimlerindeki her hatayı tespit ederek yarın ayartma işinde bir adım öteye gider. Amiyane tabirle tam onunla yatağa gireceği sırada hep bir hata yapar ve her gunun sonunda tokatı yer. Her ne kadar hatalarını düzeltse de sosyal yaşam matematik, fiziksel kanunlar gibi işlemediği için farklı adımlar farklı sonuçlar doğurur ve bir türlü hedefe ulaşamaz.


Sonunda olgunlaşan karakterimiz tüm bunları yapmaktan vazgeçer ve bu aynı günü yeniden yaşama lanetini bir iyilik aracına çevirir. O gün neler olacağını bildiği için ulaşabildiği herkese yardım etmeye başlar çünkü sorunun nerede olduğunu biliyordur. Ve böylece gerçek mutluluğu yakalar ve hoşlandığı kız da kendisinden hoşlanır böylece. O geceyi birlikte geçirip sabah aynı güne yeniden uyanmayı beklerken lanet ortadan kalkar ve artık yeni bir güne sevdigi kadınla uyanmıştır


Bunlar size ne gibi bir çağrışım yaptı bilmiyorum ama ben Türkiye’de yıllardır hep aynı güne uyandığımızı düşüyorum. “Bugünü dünüyle aynı olan ziyandadır” düsturundan olabildiğince uzak bir toplum olduk. Sporundan sanatına siyasetinden günlük yaşamına hep aynı gün. Ne demek istediğimi şöyle izah edeyim.


Karakterimizin yaşadığı süreç gibi aynı olayları yaşıyoruz ve aynı hataları tekrar ediyoruz. Olaylara hep boş taraftan bekliyoruz. Sorunları başkaları çözmeli, ilk adımı başkaları atmalı. Hatalı olan hep öteki. Asıl sorunlu olanın bizzat Erdoğan ve yakın çevresi olduğunu görüyor ama dile getiremiyoruz. Herkes karanlığa sövüyor. Ali Koçundan İlber Ortaylı’sına, sanatçısından ekonomi uzmanına kadar herkes sorun olduğunu söylüyor, kaynağını da biliyor ama düzenimiz bozulmasın diye doğru ismi telaffuz etmiyor. Mesele Trabzon maçı. Sanki federasyon Başkanını Erdoğan atamamış, yapılan onca rezilliğe rağmen "iyi biat ediyor diye" onu koltuğunda tutmamış, seçim sürecinde ekonomi, göçmenler ve deprem konuşulmasın diye sezon başından beri futbol üzerinden hep suni gündemler yaratmamış gibi; olayın suçlusu herkes oluyor ama bir türlü Erdoğan olamıyor bizim aydınlarımıza, spor adamlarımıza ve akademisyenlerimize göre... Hal böyle oldukça da aynı güne kalkmaya devam ediyoruz. Aslında hep daha kötü güne kalkıyoruz, bizim lanet belki de çok daha kötü.


Hatta oyle bir hale geldik ki mahallenin delileri bile politik dogrucu oldular. Gunlerdir eglenerek izledigimiz bu ikili sirf kurt isareti yapip, uluyorlar diye ulku ocaklari rahatsiz oluyor. Gidip utanmadan iki garibani tehdit ediyorlar. Ama bu arkadaslar;

  • Ruslar 34 askerimizi şehit edince rahatsız olmuyor HDP, DEM ne haltsa İstanbul`da Apo posterli Nevruz kutlayınca rahatsız olmuyor Ekonomi yerle bir olunca rahatsız olmuyor Ülkedeki milyonlarca kaçaktan rahatsız olmuyor Eğitim sisteminin yerle bir olmasından rahatsız olmuyor Kendi liderleri gidip "Türk Milliyetçiliğinin" aleyhine herşeyi yapmış, her türlü hareketi etmiş Erdoğan`a biat edince rahatsız olmuyor

... ve daha bir çok şeyden rahatsız olmuyor ama sırf bu ikili kürt yapıp uluyunca kendilerini çağrıştırdıkları için rahatsız oluyorlar




Sonuç olarak, insanlarımız hep eleştirinin başkasından gelmesini bekliyor. Hep başkaları yanmalı. Kendilerinin yapabileceği tek şey seçim zamanı oy vermek. Cumhuriyeti, yani halkın yönetime katılmasını sadece oy vermek ve kapalı kapılar arkasında eleştirmek zannediyoruz. Oysa bazen belediye`ye dilekçe yazmak, bazen grev yapmak bazen de isim vererek eleştiri yapmaktır, halkın yönetime katılması.


Filmdeki karakter gibi suçlarımız nede olsa bu hükümet döneminde bir şekilde kapatılıyor, kredilerimiz affediliyor, bir yardım kapısı ne de olsa doğar demek yerine, yapıcı olmaya başlamak zorundayız. Kimse yayaya yol vermiyorsa sen vermeye başla. Kimse sıraya girmiyorsa da sen gir. Başkalarına örnek ol. Çocuklarına sen de onlar gibi kuralsız olmayı mı öğretmek istiyorsun...


Bolu`da birkaç ay içerisinde insanlar kavşaktan çıkan arabaya ve yayalara yol vermeyi öğrendi. Korna oranı paralel olarak azaldı ve neredeyse trafikte kimse kimseye kızmıyor artık. Demek ki isteyince olabiliyormuş. Tabiki burada devlet, belediye ve emniyet kilit bir rol oynadı ama insanlar da buna inandı. İsteyince, inanınca olabiliyormuş demek ki! İlk adımı siz atmaktan korkmayın, eleştirmektense yapmayı tercih edin, eleştiri gerektidiği yerlerde de korkmadan gerçekleri ve isimleri söyleyin.


60 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

留言


bottom of page